Sultan Abdulaziz Han
Otuz ikinci Osmanli padisahidir. Babasi Sultan II. Mahmud, annesi buyuk hayir ve hasenatlar sahibi Pertevniyal Sultan’dir.
1861
yilinda tahta geçti. Saltanat muddeti 14 senedir. Zeki ve hamleli bir
padisahdi. Kendisine kuçuk yastan itibaren gayet itinali bir tahsil
yaptirilmisti.
O’nun saltanatina tekaddum eden gunlerde "Tanzimat
Fermani" ile bati taklidçiligi yolu açilmis ve bu istikamette atilan
adimlar, halkin ruhunda devlete karsi ilk kuskunluk tohumlarini
filizlendirmeye baslamisti. Sultan II. Mahmud ve halefi Sultan
Abdulmecid, bu yolda yurumus, an’anevi ordu seklimiz olan yeniçeriligin
ilgasindan cenazelerin bando-mizikayla kaldirilmasina kadar çesitli
inkilab hareketleriyle devletin teb’asina yabancilasmasi ve ahkam-i
ser’iyyeden uzaklasmaya baslamasi çigirini açmislardi. Halk kuskun;
rical, bati aleminin kaydettigi terakki karsisinda saskin ve
mutereddiddi. Islam’in dusmanlari ise, bati ile aramizda husule gelen
mesafenin vebalini, muazzez Islam’a yuklemek için sinsi bir propaganda
faaliyetine girismis bulunuyordu. O derecede ki, daha sonra sair Ziya
Pasa bu keyfiyeti, su beyti ile en guzel bir surette ifade edecekti:
"Islam imis devlete pabend-i terakki,
Evvel yog idi isbu rivayet yeni çikti!.."
Halbuki
Avrupa’daki terakki, hiristiyanligin veya ona dayanan usul, erkan ve
kulturun mahsulu degildi. Bu keyfiyet, Amerika’nin kesfi ve buradan
buyuk bir bakir servet elde edilmesi, buharli geminin icadiyla
Afrika’nin guneyindeki Umidburnu’ndan dolasilmasi ve bu suretle
baharat, ipekli kumaslar gibi uzak sark mallarinin batiya intikaliyle
ticaret yollarinin degismis bulunmasi ve bunun neticesinde Avrupa’da
bir "sanayi inkilab"i vucuda gelmesi gibi busbutun baska ve sirf
iktisadi olan sebeplerin eseriydi. Hal boyleyken, dusmanlarimiz iki
alem arasindaki farki, yanlis bir te’vil, tefsir ve telkin ile bizi
kendi orijinal (nev’i sahsina munhasir) dunya gorusumuzden, ictimai
nizamimizdan ve pur-islami olan hayat uslubumuzdan uzaklastirmaya
basladilar. Bu yanlis yolu, bize kasden dogru gosterip terakki için
yegane çare imis gibi telkin ettiler. Bu telkin, basta devrin pasalari
olmak uzere padisahlari bile te’siri altina alacak bir sumul kazandi.
Diger
taraftan 1826 yilinda yeniçeriligin ilgasiyla an’anevi ordu nizami
bozuldugundan iki yil sonra Ruslar’in onbes bin kisi gibi cuz’i bir
kuvvetle Edirne’ye sarkabilmeleri, 1829 yilinda Yunanistan’in kurulusu
emr-i vakisi ile karsilasilmasi, 1832’de bir Osmanli valisi Kavalali
Mehmed Ali Pasa’nin ordusunun Kutahya’ya kadar gelebilmesi ve
asirlardan beri maglubiyet gormemis bir devletin bu durum karsisinda
Rusya’dan yardim istemek mecburiyetinde kalmasi, milli gururu rencide
etmis, vicdanlar rahatsiz olmustu.
II. Mahmud, devrinin
gailelerinden teessure kapilmis, verem olmustu. Ciliz, hastalikli ve
bati kasisinda aciz bir padisahdi. Halefi Sultan Abdulmecid de ayni
bati taklidçiligi yolunda yurumustu. Bunlarin arkasindan gelen Sultan
Abdulaziz ise, cesur, hamleli, fikren ve ruhen saglam bir padisah
olarak halkin ruhunda birikmis olan melali (huznu), kisa zamanda surura
çevirmis, eski futuhat devirlerinin avdet edecegi umidlerinin
belirmesine sebep olmustu. Pehlivan yapili vucudu da bu hissi takviye
ediyordu. Gerçekten guresi tesvik eden, dusmanlarina karsi harbi goze
almaktan çekinmeyen, bu maksadla ordu ve donanmayi dunyanin en ileri
seviyesine çikarmaya çalisan Sultan Abdulaziz’in devri, Tanzimat’la
baslayan yilginliktan milletçe silkinip dogrulma temayullerinin bir
baslangici olmustu. O’nun faaliyetlerinin ana hedefi Tanzimat’la
açilmis bulunan batililasma hareketlerini akamete ugratarak, kendi
milli ve dini huviyetine sadik kalmak ve bu yolda ilerlemekti. Lakin
kendisine tekaddum eden yillarda bu kendinden kaçis, o hadde vasil
olmustu ki, Napolyon Code-civili (Kod Sivil) denilen Fransiz medeni
kanunu aynen tercume edilip alinarak, musluman teb’aya tatbik edilmesi
gibi temayuller belirmisti. Sultan Abdulaziz, bu cinayet derecesinde
vahim olan hareketi, devrinin buyuk alimi olan Ahmed Cevdet Pasa ile
elele vererek Islam hukukundan yapilmis bir medeni kanun demek olan
Mecelle-yi Ahkam-i Adliyye’yi kisaca "Mecelle" denilen buyuk kanun
metnini ortaya çikararak onlemistir.Zamaninin butun silahlarini en iyi
bir sekilde kullanmayi ogrenmis olan Sultan Abdulaziz, dedesi Yavuz
Sultan Selim Han gibi olmaya çalisiyordu.
Sultan Abdulmecid Han’in
olumu uzerine 1861’de tahta çikmisti. Osmanli Devleti’nin durumu son
derece karisik idi. Mali sikinti son haddindeydi. Karadag’da çikan
isyan, Sirplar’la savasa yol açabilecek durumda idi. Avrupa devletleri
bu hali firsat bilerek, aracilik tekliflerini arttiriyorlardi. Zira
Sultan’in Tanzimat’tan vaz geçmesinden endise duyuyorlardi.
Bu durumu fark eden Sultan, hemen bir hatt-i humayun çikardi. Fermanda soyle deniyordu:
"Devletin
maddi gucunun artirilmasi ve halkin hayat seviyesinin yukseltilmesinden
baska maksadimiz yoktur. Devlet malinin telef edilmemesi ve israfdan
korunmasi sarttir. Muslim ve gayr-i muslim ayird etmeksizin
memleketimizde yasayan herkes, dinimizin emirleri çerçevesinde adaletle
yonetilecek ve hepsi adalet onunde esit muamele gorecektir.
Yuce
devletimizin istiklalinin devam etmesi ve halkin refah içinde yasamasi,
en buyuk gayemizdir. Cenab-i Hakk, Peyygamber -Sallallahu Aleyhi ve
Sellem- hurmetine cumlemizi muvaffak eylesin!"
Bu fermanla birlikte
mevcud hukumetin de yerinde birakilmasi, batili devletlerin Tanzimat’la
alakali endiselerini nisbeten ortadan kaldirdi.
Sultan, israfa karsi, kendinden ve saraydan baslayarak tedbirler aldi. Devletin mali durumunu duzeltmeye basladi.
Sultan
Abdulaziz, butun dunyanin alakasini celbetmis bulunuyordu. Bundan
dolayi, Fransa ve Ingiltere’ye davet edildi. 1867’de Dolmabahçe onunden
Sultaniye yatina binerek yola çikti. Boylece Osmanli tarihinde yabanci
ulkelere seyahat eden ilk padisah oldu.
Koca Sultan, Paris’te buyuk
bir torenle III. Napolyon tarafindan karsilandi. Serefine verilen
yemekte yanina oturan III. Napolyon’un:
"–Ekselans Hazretleri! Girit
için en guzel çozum yolu olarak, adanin Yunanistan’a terkini
dusunseniz!.." demesi uzerine Sultan celallendi. O diplomatik
munasebetlerde zaaf gosterecek bir padisah degildi. Bundan dolayi, bu
kendisini yoklama mahiyetindeki suale su cevabi verdi: