Divan Edebiyatı'nın Tarihsel Gelişimi
Divan
edebiyatının ilk örnekleri 13. yüzyılda ortaya çıktı. Bu edebiyatın ilk
ürünlerini veren Mevlana Celaleddini Rumi bütün yapıtlarını Farsça
yazdı. Aynı yüzyılın bir başka büyük şairi Hoca Dehhani'ydi.
Horasan'dan gelip Konya'ya yerleşen Dehhani, özellikle İranlı şair
Firdevsi’nin etkisinde şiirler kaleme aldı. 14. yüzyılda Konya, Niğde,
Kastamonu, Sinop, Sivas, Kırşehir, İznik, Bursa gibi kültür
merkezlerinde şairler ve yazarlar Divan edebiyatının yeni örneklerini
verdiler. Bunların çoğu kahramanlık hikâyeleri, öğretici, eğitici ve
dinsel yapıtlardı. Bu arada İran edebiyatının konuları da Türk
edebiyatına girmeye başladı. Mesud bin Ahmed ile yeğeni İzzeddin'in
1350'de yazdıkları Süheyl ü Nevbahar, Şeyhoğlu Mustafa'nın 1387'de
yazdığı Hurşidname, Süleyman Çelebi'nin (1351-1422) Vesiletü'n-Necât
başlığını taşımakla birlikte Mevlid adıyla bilinen ünlü yapıtı, İran
edebiyatının etkisiyle yazılmıştır. Divan edebiyatı, özellikle şiir
alanında en parlak dönemini 16. yüzyılda yaşadı. Bâkî ve Fuzuli Divan
şiirinin en iyi örneklerini verdiler. 17. yüzyıla girildiğinde Divan
edebiyatının ulaştığı düzey, İran edebiyatınınkinden geri değildi.
Divan şairleri, şiirlerinde "fahriye" denen ve kendilerini övdükleri
bölümlerde şiir ustalığının doruğuna çıkmışlardı. Öğretici şiirleriyle
tanınan Nabi ve bir yergi ustası olan Nef'i bu yüzyılın ünlü
şairleriydi. Divan edebiyatı, en özgün şairlerinden olan Nedim’in ve
Şeyh Galib'in ardından, 18. yüzyılda bir duraklama dönemine girdi. Daha
sonraki şairler özellikle bu iki şairi taklit ettiler ve özgün yapıtlar
ortaya koyamadılar. 19. yüzyılda Divan edebiyatı artık gözden düşmüş ve
eleştiri konusu olmuştu. İlk eleştiriyi getiren Namık Kemal'di.
Tanzimat'la birlikte Türk edebiyatında Batı etkisinde yeni biçimler,
konular denenmeye başlandı. Divan edebiyatı böylece önemini yitirmekle
birilikte, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı,
Türk edebiyatının aruz ölçüsüyle son şiirlerini yazdılar, denilirse de
zamanımızda da bu vezni kullanabilen şâirler vardır. Arûzun az
kullanılıyor olması, zorluğundandır. Yoksa başka ölçülerle veya ölçüsüz
yazılan şiirlerdeki lirizm ve âhenk âruzla yazılan şiirlerin yerini
tutamaz.