Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 İstiklâl Marşı'nın Açıklaması

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
PaTRoN
Admin
Admin
PaTRoN


Mesaj Sayısı : 656
Rep : 3
Kayıt tarihi : 15/09/09
Yaş : 33
Nerden Nerden : Trabzon

İstiklâl Marşı'nın Açıklaması Empty
MesajKonu: İstiklâl Marşı'nın Açıklaması   İstiklâl Marşı'nın Açıklaması EmptyPerş. Eyl. 17, 2009 12:13 pm

İstiklâl Marşı'nın Açıklaması

Millî ve
manevî değerleri coşkunlukla işleyen edebî eserler, o milleti manen
kuvvetli kılar. Savaş sırasında cephedeki askere cesaret ve kuvvet,
geride kalana sabır ve metanet verecek şiirlere, hikâyelere,
destanlara, türkülere ihtiyaç vardır. Böyle buhranlı devrelerde,
milletin şâirlerden, yazarlardan beklediği manevî destek budur.

İşte
Âkif, Türk milletine, cesaret, metanet, sabır aşılamak, daha doğrusu
onda mevcut bulunan bu duyguları harekete getirmek üzere kaleme aldığı
şiirine "korkma" sözüyle başlıyor. "Al sancak" yâni bayrak, bir
milletin istiklâlinin sembolüdür. O elden ele dolaşan bir meş'ale gibi
nesilden nesile sönmeden, yere düşürülmeden devredilecektir.

Bayrağın
sönmesi, Türk milletinin istiklâlini kaybetmesi, "yurdun üstünde tüten
en son ocağın sönmesi" ise, son Türk erkeğinin ölümü demektir. O hâlde,
son Türk erkeği, son nefesini vermeden, Türk istiklâlini yok etmek,
Türk bayrağını söndürmek mümkün değildir. Zîra bayrağımız, milletimizin
yıldızıdır. Bayrağın kaderi ile milletin kaderi birbirine bağlıdır.
Bayrak bizimdir. Bize, milletimize aittir. Biz yaşadıkça onu kimse
elimizden alamaz. Bu kıtada anlatılanları bir cümle ile ifâde etmek
istersek; Türk milletinin bütün fertlerini öldürmedikçe, istiklâlini
kimse yok edemez.

Şâir ikinci kıtada; bayrağımızın o zamanki
kırgın, küskün, öfkeli hâlini dile getiriyor. Türk vatanının bâzı
kısımları istilâ edilmiştir. Bu yüzden bazı bayraklarımız indirilmiş,
yerlerine düşman bayrakları asılmıştır. Kaş çatmak, öfke hâlini ifâde
eder. Kaş bizim edebiyatımızda hilâle benzetilir. Sevgilinin kaşları
dâima hilâl şeklinde gösterilmiştir. Sevgili de nazlı bir güzeldir.
Aşıkına eziyet etmekten, onu üzmekten zevk duyar. Bayraktaki hilâl de,
tıpkı nazlı bir sevgilinin kaşı gibi çatılmıştır. Kahraman Türk ırkını
üzmektedir. Türkün beklediği, özlediği ise, gülen bir yüzdeki kaşlar
gibi, hilâlin açılmasıdır. Türk milleti, bayrağımızı yine göklerde
dalgalanır hâlde görmeyi arzu etmektedir. Bir aşıkm sevgilisinden güler
yüz beklemesi gibi, istiklâle âşık Türk milleti de istiklâlin sembolü
olan bayraktan, yüzünün gülmesini, hilâl şeklindeki kaşının açılmasını
beklemektedir. Bu ise milletimizin en tabiî hakkıdır. Çünkü, Türkler,
istiklâlleri, bayrakları uğruna pek çok kan dökmüştür. Bu kanları
bayrağa helâl etmesi için, onun da artık nazlanmayı bırakıp, göklerde
dalgalanması lâzımdır. Bu kıtada, Mehmet Âkif, üstü kapalı olarak
Allah'a hitap etmekte, Türk milletine bu dayanılmaz hâli, düşman
istilâsını reva gördüğü için, Allah'a serzenişte bulunmaktadır. Zîra
Müslüman Türk milleti, asırlarca îlâ-yı kelimetullah (Allah kelâmını,
Kur'anı yüceltmek) İslâm dînini ve adaletini dünyaya yaymak için
savaşmıştır (gaza etmiştir). Bu uğurda pek çok şehit vermiştir. Böyle
bir milletin düşman istilâsına uğraması haksızlıktır. Bu durum ancak
günahkârlara reva görülebilir bir cezadır. Türk Milleti dâima Hakk'a
(Allah'a) inandığı, taptığı, onun yolundan ayrılmadığı için bu cezayı
hak etmemiştir. Onun hakkı istiklâldir.

Üçüncü kıt'ada şâir
"ben" diyor. Ancak kastettiği mânâ aslında "biz"dir. Türk milleti adına
konuşmaktadır. Türk milleti ezelden beri hür yaşamıştır, dâima da hür
yaşayacaktır. Ona esaret zinciri vurmaya kalkışmak çılgınlıktır. Zîra
böyle bir harekete yeltenenler ağır şekilde cezalandırılır. Türk
milleti, hürriyeti ve istiklâli uğrunda, önüne çıkacak her engeli
aşacak kudrettedir. O böyle yüce bir gaye için, dağları yırtmak, engin
denizleri taşırmak,bendleri aşmak gibi olağanüstü hareketleri
başarabilecek güçtedir. Ergenekon Efsânesi, Türk'ün bu üstün vasfını
ifâde etmektedir.

Dördüncü kıt'ada, şâir, vatanımızı istilâya
yeltenen Avrupalılar'a meydan okuyor. Yirminci asrın başında Avrupa
medeniyeti artık can çekişmektedir. Ondokuzuncu asırdaki üstünlüğünü
kaybetmiş durumdadır. Bu yüzden tek dişi kalmış bir canavardır. Ancak
Avrupa bu zayıflamış durumunu hazmedemediğinden, mevcut teknik
imkânlarını seferber ederek, topuyla, tüfeğiyle bizi yok etmek
gayretindedir. Avrupa medeni imkânlarını, Türklüğü dünya haritasından
silmek için, bir vasıta olarak kullanmaktadır Mehmetçiğin süngüsüne
topla, tüfekle cevap vermektedir. Avrupalı kendini çelik zırhlarla
korurken Mehmetçik, onun modern silâhlarına îman dolu göğsüyle karşı
durmaktadır. Bu silâhlarıyla, Avrupalı, kudurmuş bir canavar gibi
uluyarak, kahraman Türk ordusunu sindirmeğe çalışmaktadır. Şâir,
askerlerimize, bu artık eski gücünü kaybetmiş, zâlim, Müslüman Türk
düşmanı, haçlı ordularından korkmamalarını, îman dolu bir göğsün, en
modern silâhlara karşı koyabileceğini haykırıyor. Neticede Mehmet Âkif,
haklı çıkmış, Avrupa medeniyeti îrnanlı Türk askeri karşısında
gerilemeğe mecbur edilmiş, bir kısmı Akdenize dökülürken, bir kısmı da
bayrağımızı selâmlayarak, memleketimizi terketmiştir.

Beşinci
kıt'ada, şâir yine kahraman Türk askerine hitâp ediyor Türk yurduna
alçakları (düşmanları) uğratmaması için gerekirse canını feda etmesini
tavsiye ediyor. Şehit gövdelerinin meydana getireceği siperler, düşmana
mâni olacaktır. Bu kıt'ada "uğratmak" sözü de tesadüfen kullanılmış
değildir. Şâir bu sözü, "Düşman yurdumuza girmesin", "Onu yurda sokma"
mânâsına kullanmamıştır. "Uğramak" bir yerde çok kısa bir süre için
bulunmaktır. Mehmet Âkif, düşmanın çok kısa bir süre için de olsa,
yurdumuzda bulunmasına müsamaha edilmemesini Türk askerinden
islemektedir. Şâir, bu hayâsızca akının uzun sürmeyeceğine, Allah'ın
Türk milletine (Kur'ânda) vaadettiği zafer gününün yarından bile daha
yakın bir zamanda doğacağına inanmaktadır. Bu îmanını, orduya da
aşılamak arzusundadır.

Altıncı kıt'ada da şâir, Türk ordusuna
vatanın kutsiyetini hatırlatıyor. Toprak ile vatan arasında büyük fark
vardır. Toprağı vatan hâline getiren onu elde etmek ve korumak için
şehit olan atalarımızın, o topraktaki mezarlarıdır. Kısacası alelâde
toprak büyük bir değer taşımaz. Ama vatan toprağı, uğrunda şehit olan
atalarımızın kaniyle sulanmış olduğu, şehit mezarlarıyla dolu bulunduğu
için mukaddestir.

Bu vatanı dünyalara değişmeyiz. Toprak
dünyanın her yerinde vardır. Ancak şehit atalarımızın rnezarları sâdece
bu vatanın üzerinde mevcuttur. Bu yüzden vatanımızı korumak için seve
seve canımızı veririz. Yedinci kıt'ada da, aynı duygu ve düşünceler
işleniyor. Bu vatan cennet kadar kıymetlidir. Şehit olanın ruhu, dini
inançlarımıza göre doğrudan doğruya cennete gider. Şehitlerimiz, bu
vatan topraklarında yattığı için, vatanımız da cennetten farksızdır. Bu
vatan topraklarının her tarafı şehit mezarlarıyla baştan başa doludur.
O kadar ki, toprağı sıksak şehitler fışkıracak sanırız. Bu yüzden de,
bu vatan bizim en mukaddes, en sevgili varlığımızdır. Canımızı,
canımızdan çok sevdiğimiz insanları, varımızı yoğumuzu Allah'a seve
seve veririz. Esasen her şeyi bize veren Allah'tır. İstediği zaman da
elimizden alır. Onun emrine karşı gelmek, isyan etmek aklımızdan
geçmez. Fakat Allah'tan bir tek dileğimiz vardır: O da bizi yaşadığımız
sürece vatanımızdan ayrı düşürmemesidir.

Şâir, sekizinci kıt'ada
Allah'a hitâp ediyor. Şâirin Allah'tan yegâne dileği, mabedinin göğsüne
yabancı (düşman) eli değmemesidir. Camilerimiz ve mukaddes saydığımız
bütün varlıklarımıza düşman eli değmemelidir. Bu ezanlar ebediyen, Türk
yurdunun üstünde inlemelidir. Ezan sesi hiçbir zaman susmamalıdır.
İslâmiyetin beş şartından biri de kelime-i şahadet getirmek, yani
"eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve
resûlühü" demektir. Günde beş vakit okunan ezan'ın mâna ve muhtevası
içerisinde kelime-i şahadet de vardır. Bir insanın Müslüman olması için
kelime-i şahadet getirmesi şarttır. Ezan ve kelime-l şahadet olmayınca,
İslâmiyet de olmaz.

Dokuzuncu kıt'ada, ezan sesleri, yurdumuzun
üstünde inlediği müddetçe şehitlerimizin de ruhlarının şâdolacağına
işaret ediliyor. Ezan sesi, sadece yaşıyanlara değil, ölülere, hattâ
onların mezartaşlarına bile tesir eden yüce bir mânâ taşır. Şehit
atalarımızın maddeden tecerrüd etmiş (sıyrılmış) ruhları yerden
fışkırarak ezan sesiyle ayağa kalkacak ve arşa yükselecektir.

Son
kıt'ada şâir, zafer gününün heyecanını yaşıyor. Şanlı bayrağımız
dalgalanmakta, şafağın kırmızılığıyla adetâ yarış edercesine, gök
yüzünü Kızıl renge boyamaktadır. Türk ırkı, yeniden hürriyetine ve
istiklâline kavuşmuştur. Artık onun için yıkılmak, yokolmak
düşünülemez. Bayrağımız göklerde dalgalanmaya başladığı için,
şehitlerimizin kanlarını helâl edebiliriz. Zira, hedefe ulaşılmış, yüce
gaye gerçekleşmiştir. Kısacası zafer kazanılmıştır. Esasen bu Allah'a
tapan ve doğruluktan ayrılmayan büyük Türk milletinin en tabiî hakkıdır.

Böylece
Şâir, şiir boyunca vatanımızın kutsiyetini, istiklâlin mânâ ve
ehemmiyetini bu uğurda canım vermenin her Türk askeri için, bir borç
olduğunu ifâde etmiştir. Son kıt'ada da kahraman Türk ordusuna çok
yakında gerçekleşeceğini ümit ettiği, büyük zaferin heyecanını yaşatmak
suretiyle, onun manevî gücünü son noktasına ulaştırmayı başarmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://myforumm.net.tc
PaTRoN
Admin
Admin
PaTRoN


Mesaj Sayısı : 656
Rep : 3
Kayıt tarihi : 15/09/09
Yaş : 33
Nerden Nerden : Trabzon

İstiklâl Marşı'nın Açıklaması Empty
MesajKonu: Geri: İstiklâl Marşı'nın Açıklaması   İstiklâl Marşı'nın Açıklaması EmptyPerş. Eyl. 17, 2009 12:13 pm

İstiklal Marşı

Korkma ! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O, benim milletimin yıldızıdır, parlayacak,
O, benimdir; o, benim milletimindir ancak!

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl,
Kahraman ırkıma bir gül!.. Ne bu şiddet, bu celâl
Sana olmaz, dökülen kanlarımız sonra helâl?
Hakkıdır, hakka tapan milletimin istiklâl.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın, bana zincir vuracakmış ? Şaşarım.
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim îman dolu göğsüm gibi, serhaddim var.
Ulusun korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
"Medeniyet" dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vâdettiği günler Hakkın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri "toprak" diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Şen şehîd oğlusun, incitme yazıktır atanı,
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ,
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ !
Canı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin, tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.

Ruhumun senden İlâhî şudur ancak emeli.
Değmesin mâ 'bedimin göğsüne nâ-mahrem eli.
Bu ezanlar - ki şahâdetleri dînin temeli -
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder- varsa- taşım;
Her cerihamdan, ilâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır, rûh-u mücerred gibi yerden na 'şım !
O zaman yükselerek, arşa değer, belki başı m!

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâli !
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl !
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet.
Hakkıdır, Hakka tapan milletimin istiklâl.

Mehmet Âkif ERSOY
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://myforumm.net.tc
 
İstiklâl Marşı'nın Açıklaması
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» TSK'dan tezkere açıklaması
» Başbakan'dan Cem Garipoğlu açıklaması
» Ürün açıklaması Çağdaş sanatçılardan en iyi duvar kağıtları!

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Eğitim & Kültür :: Forum Kütüphanesi :: Edebiyat-Türkçe-
Buraya geçin: