Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Beş Hececiler

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
PaTRoN
Admin
Admin
PaTRoN


Mesaj Sayısı : 656
Rep : 3
Kayıt tarihi : 15/09/09
Yaş : 33
Nerden Nerden : Trabzon

Beş Hececiler Empty
MesajKonu: Beş Hececiler   Beş Hececiler EmptyPerş. Eyl. 17, 2009 12:06 pm

Beş Hececiler - Hecenin Beş Şairi

"HECECİLER" adıyla anılan, Hecenin Beş Şairi;

Orhan Seyfi (Orhon) 1890-1972
Halit Fahri (Ozansoy) 1891-1971
Enis Behiç (Koryürek) 1891-1949
Yusuf Ziya (Ortaç) 1895-1967
Faruk Nafiz (Çamlıbel)1898-1973

İkinci
meşrutiyet dönemindeki Milliyetçilik ve Türk halkını bir araya toplama
sürecinde ortaya çıkmış; yurt sevgisini dile getiren hece ölçüsüyle
şiirler yazmışlardır.

"Konuşulan güzel Türkçe'yi yazı diline geçirerek yeni ve büyük davayı kazanan ve kazandıranlar"

olarak
nitelendirilen Hececiler; Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin'lerin
başlattıkları "Yeni Lisan" anlayışının etkisiyle, Osmanlıca'dan arınan
bir dille şiir yazamaya yöneldiler. Ulus/Ulusçuluk bilincini sürekli ön
planda tutmuşlardır. Beş Hececiler Hareketi, aruzla yazanlara bir
tepkiydi, biçimde ve içerikte sadeliği getirdi. Bu işlevlerinden öte,
bir rejimin sorunlarını da tartışmaya yönelmişlerdir.

İkinci
Meşrutiyet'ten (1908) sonra Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin'in
öncülüğünde filizlenen Yeni lisan ve Milli edebiyat akımını
benimseyerek, şiirlerini here vezniyle de yazmış beş şairin genel adı.­

Beş
Hececiler (veya: Hecenin Beş Şairi) doğum yılları sırasıyla Orhan Seyfi
Or­hon (1890), Enis Behiç Koryürek (1891), Halit Fahri Ozansoy (1891),
Yusuf Ziya Ortaç (1895) ve Faruk Naliz Çam1ıbel (1898)'dir. Bu sayının
Ziya Gökalp, Meh­met Emin Yurdakul; İbrahim Alaettin Gövsa, Şükufe
Nihal ve Halide Nusret Zorlutuna'nın da eklenmesiyle on'a çı­karıldığı
da olur.

Sayılarını çoğaltalım çoğaltmayalım, Hececiler
adlandırmasının, XX. yüzyılın ilk yirmi beş yılı şiirimizde hece
veznini kullanan bütün şairleri değil de, bir sü­re, bir arada, milli
bir dil ve edebiyat davasını benimsemiş beş şaire alem olduğu
unutulmamalıdır. Yoksa, Serveti­fünun şiirinin aruzu karşısına hece,
şu­urlu olarak, çok daha önce çıkarılmış (Mehmed Emin Yurdakul, Türkçe
şiirler, 1899), daha sonra da Mütareke yılların­da Ali Mümtaz Arolat,
Ahmet Kutsi Te­cer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek ve
başka şairler sadece hece­yi kullanmışlardır.

Beş Hececiler
şairliğe Balkan Savaşı yıl­larında, üslup bakımından da
Servetifü­nuncular'ın etkisinde aruzla başlamış, bu alanda ilk şiirler!
Hıyaban (Orhan Seyfi, 1910), Rübab (Halit Fahri, 1912), Şehbal (Enis
Behiç, 1912), Peylim-ı edebi (Faruk Nafiz, 1913) ve Kehkeşan (Yusuf
Ziya, 1914) dergilerinde çıkmıştı. On sekiz­ yirmi yaşlarında bu beş
genci hece ile yazmaya teşvik edenler, Milli edebiyat davasını henüz
Selanik'te bulundukları yıllarda (Genç kalemler dergisi, 1911) başlatan
Ziya Gökalp ile Ömer Seyfettin oldu: 1914 Mart'ında İstanbul'da,
zaman­la bir ilim ve edebiyat akademisi haline getirilmek gayesiyle bir
Bilgi Derneği kurulmuştu. Balkan Savaşı'nda (1912) İstanbul'a gelen
Ziya Göka1p de bu der­nekte çalışıyordu. Beş Hececiler'den Yu­suf Ziya,
Enis Behiç'le Bilgi Derneği'n­de, Ziya Gökalp'ın verdiği bir
konferansta tanıştı:

Ziya Gökalp'ın hece vezni ve İstanbul
lehçesi konferansını beraber dinledik, beraber inandık ve Dernek'ten
beraber çıktık. İlk adımda iki eski dosttuk onunla... İki hafta sonra
Enis, Bilgi Derne­ği'ne, elinde ilk here şiiriyle geldi. Bu, dört
dörtlük orijinal bir manzumeydi. Adı: Hodmin (Yusuf Ziya ORTAÇ,
Portreler, 1960 s. 129-132). Hece ile ilk şiirinin nasıl yazıldığı
üzerine Enis Behiç’in 26 Ekim 1934’te verdiği bilgiler, Yusuf Ziya
Ortaç’ın söylediklerinden biraz farklı ise de, esas bakımından hemen
hemen aynıdır. Buna göre Balkan Savaşı sırasında Edirne’nin düşmandan
geri alınması üzerine ey meriç şiirini yazan Enis Behiç, bu şiiri
haftalık halka doğru gazetesinde bastırmak istemiş, gittiği gazete
idarehanesinde Ziya Gökalp’le tanışmıştır. Enis Behiç, heceyle ilk
şiiri Hodbini, Ziya Gökalp’in bu ilk karşılaşmalarında kendisine
yaptığı karşılaşmalar ve telkinler üzerine yazdı, çok beğenildi. Bunun
üzerine artık hep hece vezninde, hep temiz konuşma Türkçe’siyle
şiirlerim, birbiri ardınca doğru. Ve böylece, işte bu güne değin, 22
yıldır hep o yolda, Gökalp’in bana gösterdiği yolda yürüyerek, iyi
kötü, az-çok, bu günkü gençlerin hep bildikleri şiirlerimi yazdım.
Demek oluyor ki, benim şairliğimde Gökalp’in irşadının büyük tesiri
olmuştur.

Ömer Seyfettin Balkan Savaşında tekrar ayrıldığı
orduya dönmüş Yanya kuşatmasında Yunanlılara esir düşüp bir yıl sonra
da İstanbul’a gelince de (1913) askerliği bu defa temenni bırakarak,
Kabataş Erkek Lisesine edebiyat öğretmeni olmuştu. Ömer Seyfettin’in
İstanbul’a yerleşmesi, öğretmenlikleri dolayısıyla, önce Halit Fahri
Ozansoy’la tanışmasına, sonra başka gençlerle de tanıştıkça Selanik ve
Rumeli yıllarından gelme dil ve edebiyat görüşlerini çevresine
yay­ılmasına zemin hazırladı. Halit Fahri Ozansoy'un hatıralarından
öğrendiğimize göre (Edebiyatçı!ar geçiyor, 1967, sf. 305 v.d.) güzel
bir bahar günü Ömer Seyfet­tin, Orhan Seyfi ve Halit Fahri, Gülhane
Parkı'nda edebiyattan konuşurlarken Ömer Seyfettin, onlardan şiirde
konuş­ma dilinin sadeliğine ve Hece veznine dönmelerini istedi. "Çünkü
biz henüz, şiirde ne aruza veda etmiş, ne de tam manasıyla açık ve sade
Türkçe'nin kay­nağından su içmiştik diyor Halit Fahri. Ben Rübab
mecmuasında Mabed-i esrar’lar yazıyordum, Seyfi de aruzdaki en gü­zel
eserlerinden biri olan Fırtına ve kar'ıyeni yazmış bulunuyordu.

Nihad
Sami Banarlı, Fırtına ve Kar'ın 1916 da yazıldığını belirtiyor (Orhan
Seyfi Orhon'dan Şiirler, 1970, sf. XVII), buna göre parktaki o görüşme,
1916 yılında veya o tarihten biraz önce yapılmış ol­malıdır. Orhan
Seyfi'nin, Nihad Sami Banarlı'nın deyişiyle bu sefer hem Türkçe'nin,
hem de hecenin bir zaferi olan ikinci şiir kitabı Peri kızı ile çoban
hikayesi 1919 da basıldı.

Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Mehmed
Fuad Köprülü tarafından çıkarılan, haf­talık Yeni mecmua'nın ilk
döneminde (sayı 1 - 66, Temmuz 1917 - Ekim 1918) Beş Hececiler'den
yalnız Orhan Seyfi ile Halit Fahri'nin şiirleri görülüyor. Fa­ruk
Nafiz'in onlara katılması, derginin 34. sayısından (7 Mart 1918) başlar.

Yeni
mecmua, hükümet Mondros Müta­rekesi'nin hazırlığında iken, yayımına 66.
sayıda (Ekim 1918) uzun bir süre için ara verince, Yusuf Ziya Ortaç,
Şair (15 sayı, 12 Aralık 1918 - 20 Mart 1919) ve Halit Fahri Ozansoy
Nedim (18 sayı, Ocak - Mayıs 1919) dergilerini çıkardı­lar. Üç beş ay
dolmadan da İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali üzerine büs­bütün
dağılan edebiyat okuyucularının eksilmesi üzerine» kapattılar.

Ülkü
birliği açısından Beş Hececiler ara­sında birtakım bölünmeler,
tutarsızlıklar; daha o tarihlerde görülmeye başlamıştı. Şair dergisinin
8. sayısında (30 Ocak 1919). Aruz'dan heceye, heceden aruza başlıklı
.hafta Musahabesi’nde Yusuf Ziya Ortaç, durumu şöyle açıklı­yor: Halit
Fahri Bey, birkaç ay evvel, heceye yeni biat ettiği zaman, bütün
mühtedilere has bir hararetle bu vezni müdafaa için nasıl makaleler
yazdıysa, bugün de heceden aruza tekrar ihtida et­mesi üzerine, yine
aynı şiddetle eski vez­ni müdafaa ediyor...

Vezinden vezne bir
adımda geçilemez. Yoksa Halit Fahri Bey gibi fırka siya­setlerine
kapılarak, bir sene evvel Yeni mecmua müdürü Talat Bey'in hece vez­nine
biat ettikten sonra, aradan kısa bir zaman geçince tekrar zamanın
tahavvü­latına uyarak, Sabah gazetesi sermuhar­riri Ali Kemal Bey'in
aruz veznine dön­mekle hiç bir şey yapılamaz...
Yusuf Ziya Ortaç'ın
bu sert çıkışmaları­na sebep olan, Halit Fahri Ozansoy'un ilk yazısı,
Şiire karışmayın! başlığı altında ve Münekkitler pişdarı Ömer Seyfettin
Bey'e bir mektup olarak, Nedim'de çık­mış (sayı 2, 23 Ocak 1919), gene
o der­gide peş peşe Halit Fahri Ozansoy'un, Faruk Nafiz Çamlıbel'in
v,b. aruz şiir­leri yayımlanmıştı. Bu durumda, çıktık­ları müddetçe
Şair'de Yusuf Ziya hece­nin, Nedim'de ise Halit Fahri aruzun
sa­vunmasını yaptılar.
Gene aynı yılda, keza haftalık, Büyük mecmua
çıkmaya başlamıştı (ilk sayı: 6 Mart 1919), Nedim dergisine aruz
şiir­leri veren Faruk Nafiz, Büyük mecmua'­ya hece şiirleri yazıyor,
Yusuf Ziya ise Büyük mecmua'da hece şairliğinde sebat ediyordu. Yusuf
Ziya ile Faruk Nafiz'e, 7. sayıdan başlayarak hece şiirleriyle Or­han
Seyfi'nin de katılması, Büyük mec­mua'da hece şiiri davasının yeniden
kuv­vetleneceği fikrini uyandırmıştı. Ne var ki, Büyük mecmua, 1920
başlarında (ga­liba 18. sayıda) kapandı. Beş Hececiler'­den üçü (Halit
Fahri, Orhan Seyfi, Faruk Nafiz) bu defa Yarın dergisine (1921­1922)
şiirler verdiler. Çıkışı 1923 - 1928 arası Milli mecmua'da ise, Beş
Hececiler'i izleyen yeni Hececiler (Halide Nus­ret, Necmeddin Halil,
Ahmet Kutsi, Ne­eip Fazıl, Ömer Bedreddin, Ali Mümtaz v.b.) yer
aldılar. Beş Hececiler'den yalnız Faruk Nafiz, Mitli mecmua'da birkaç
aruz şiiriyle göründü.

Cumhuriyet döneminin çoğalan dergileri
arasında (Hayat, Güneş, Aydabir, Çınar­altı, Varlık v.b.) Beş Hececiler
zaman za­man dağıldılar, ara sıra birleştiler. Ama gerek ayrıyken,
gerekse bir dergide bir­leştiklerinde aruz-hece farkı gözetmeksi­zin
her iki vezinde de yazdılar.

Bir zamanlar Milli edebiyat, Milli
vezin, Milli dil davası çevresinde birleşmiş bu ,şairler, heceye bütün
sanat hayatları bo­yunca bağlanmadılarsa da, ona, kullan­dıkları dille
daha ahenkli, daha kıvrak bir biçim verdiler. Hece şiiri, vezinle
büyumedi, dille güzelleşti. Mehmed Yurdakul'daki kuruluktan,
donulduktan kurtularak tabii, lirik, etkili, zarif görü­nüşlere
büründü. İşlenen konuya göre heybetli-gür bir ses, kıvrak-esnek, ince
bir güzellik kazandı.
Ömer Seyfettin, Genç Kalemler'in ilk
sa­yısındaki, imzasız Yeni lisan makalesin­de (1911), Serveti
fünuncular'ın konuşma diliyle yazı dilini, yani tabii dil ile suni dili
birleştirmek yerine, kilometrelerce birbirlerinden ayırdıklarını
söylemiş, on­ların öyle mısralarına, öyle cümlelerine tesadüf olunur
ki, içinde hiç Türkçe yok­tur» demişti. Eski lisanın fenalıkların­dan
hiç birini değiştirmemişler; yalnız naatleri, kasideleri, terkib ve
terei-i bend­leri, muhammesleri, murabbaları, gazel­leri, kıtaları
bırakıp, yerine sahte sone'­lerden müteşekkil, tatsız ve eskilerden
daha manasız, çalma bir salon edebiyatı vücuda getirmişlerdir...
demişti.

Ömer Seyrettin, gerçi, yeni bir düzeni kabul ettirmek
isteyen her dava adamı gibi, Servetifünun şairlerine karşı eni­konu
haksız konuşuyor, onların getirdik­leri yenilikleri toptan bilmezden
geliyor­du; fakat gene de, Ali Canib Yöntem'in de belirttiği gibi
(Hecenin Beş Şairi, ' 1956, sf. 9) .konuşulan güzel Türkçe'yi' yazı
diline geçirerek yeni ve büyük da­vayı kazanan ve kazandıranlar, Ömer
Seyfettin'in hikayeleri yanı sıra, şiirle­riyle Beş Hececiler oldular.
Muhakkak bu kazanılan dava o kadar büyüktür ki, yazı dilini konuşma
dilinden ayrı tutan yapı, bu sayede tamamen demode olmuş, şiir dünyamız
da yeni bir zevk meydana çıkmıştır.

Ali Canib Yöntem'in işaret
ettiği bu yeni zevk ile Beş Hececiler, ferdi du­yarlıkları, eski korsan
hikayelerini, yurt köşelerini, Anadolu gerçeklerini şiire ge­çirdiler;
yerli-milli bir sanat ve tarih mo­tifleri, yaşanan hayat dilimleriyle
örülü bir memleket edebiyatı yaratmaya da Yöneldiler.

Beş
Hececiler, çoğunlukla, hecenin on birli, on dörtlü kalıplarını
kullandılar. He­ce'nin bazı duraklarında değişiklik yap­tıkları, on bir
heceli vezni 7+4 olarak da böldükleri ve Servetifünuncular'ın bir tek
manzumede türlü arılı kalıplarını kullanmak usulünü hece kalıplarına
uy­guladıkları da oldu (Enis Behiç); hece ile serbest müstezatlar da
denediler (Ha­lit Fahri). Mısra kümelendirmelerinde dörtlük esasına
bağlı kalmadılar, yeni yeni biçimler aradılar; bir olay, bir hi­kaye
anlatabilmek için beyit beyit kafiyeli, uzun şiirler de yazdılar.
(Faruk Nafiz: Han Duvarları vb.). Nesir cümlesini şiire aktardılar:
daha önce Tevfik Fikret’te görülen Nazmın Nesre benzemesi, nesirdeki
söz diziminin şiirlerde de görülmesi, beş hececilerde çok rastlanılan
bir özelliktir: cümlelerin yarım bırakıldığı, birkaç mısra devam
ettiği, mısra ortasında sona erdiği oldu.

Hece şiirlerini
akından akına (Yusuf Ziya, 1916), dinle neyden (Faruk Nafiz 1919),
bulutlara yakın (Halit Fahri 1920), Gönülden sesler (Orhan Seyfi 1922),
Miras (Ensi Behiç 1927), gibi kitaplarda toplamış Beş Hececiler, bu
vezni tiyatro eserlerinde de kullandılar.

1934 tarihli kanunla aldıkları soyadlarını bile, böyle bir milli şevk ve inancın dolaylı ifadelerinden biri diye düşünebiliriz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://myforumm.net.tc
PaTRoN
Admin
Admin
PaTRoN


Mesaj Sayısı : 656
Rep : 3
Kayıt tarihi : 15/09/09
Yaş : 33
Nerden Nerden : Trabzon

Beş Hececiler Empty
MesajKonu: Geri: Beş Hececiler   Beş Hececiler EmptyPerş. Eyl. 17, 2009 12:06 pm

HECENİN BEŞ ŞAİRİ:

19.yy. ın sonunda
M.Emin Yurdakul (1869-1944) ile başlayan Rıza Tevfik Bölükbaşı
(1869-1949) ve Genç Kalemlerle devam eden, hece vezniyle şiir yazma
anlayışını benimseyen beş şair,Türk edebiyatında Beş Hececiler olarak
adlandırılır.Ziya Gökalp’in sistemleştirdiği Türkçülük anlayışı
doğrultusunda, 1.Dünya savaşı yıllarında aruz ölçüsünü bırakarak,hece
ölçüsüyle şiirler yazmaya başlarlar.Bu şairler :

Orhan Seyfi (Orhon) 1890-1972
Halit Fahri (Ozansoy) 1891-1971
Enis Behiç (Koryürek) 1891-1949
Yusuf Ziya (Ortaç) 1895-1967
Faruk Nafiz (Çamlıbel)1898-1973

Hece
ile şiir söyleme,Tanzimat döneminde Namık Kemal ve Ziya Paşa arasında
tartışma konusu olmuş, onlar birkaç şiir yazmanın dışında ve yeni
şiirin gelişimindeki önemli bir isim olan R:Mahmut Ekrem’in birkaç
şiiri dışında, M.Emin Yurdakul’a gelinceye kadar aydın şairlerin
gündeminde hece vezni olmamıştır. Genç Kalemler hareketine kadar birkaç
şairin özel çabasından öteye gidemeyen, sade dil ve hece ile şiir
söylemek,Balkan Savaşları(1912) ve 1. Dünya savaşı(1914-1918)
yıllarında genç kesimlerce benimsenmiştir.

Böylesi savaş
dönemlerinde destan tarzı şiir söyleme yeniden canlanır.Kahramanlık
(hamasi) konular işlenir. Bu tarz yazma özellikle Atatürk dönemi
denilen 1923 ila 1940 arası ilk devirde de etkili olmuştur

Yeni lisan hareketinin şiirde en başarılı örneklerini Hecenin Beş şairi vermiştir.

TEMSİLCİLERİN ESERLERİ:

Orhan Seyfi (Orhon) 1890-1972
Türk masal ve destanlarının İstanbul Türkçesiyle en güzel şiirlerini yazmıştır.

YAPITLARI

Fırtına ve Kar (1919)
Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi (1919)
Gönülden Sesler (1922)
O Beyaz Bir Kuştu (1941)
Kervan (1964)
İşte Sevdiğim Dünya (1965)
Şiirler (1970, seçilmiş şiirler)

ŞİİRLERİ

Anadolu Toprağı
Annemle Hasbıhal
Diyorlar
Gönlüm
Maniler
O Beyaz Bir Kuştu
Vasiyet
Vedâ

ŞİİRLERİNDEN BİRİ:

VEDÂ

Hani,
o bırakıp giderken seniBu öksüz tavrını takmayacaktın?Alnına koyarken
vedâ busemi,Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?Hani, ey gözlerim bu son
vedâda,Yolunu kaybeden yolcunun dağda,Birini çağırmak için
imdadaYaktığı ateşi yakmayacaktın?Gelse de en acı sözler dilime,Uçacak
sanırım birkaç kelime...Bir alev halinde düştün elime,Hani, ey gözyaşım
akmayacaktın? O.S. ORHON

Halit Fahri (Ozansoy) 1891-1971

Kişisel
duygularını romantik bir dille anlatmış,aşk ölüm,gurbet,yalnızlık
tabiat konularında örneklerinin engüzel şiir ve piyeslerini yazmıştır

YAPITLARI

Ru'ya (1912)
Cenk Duyguları (1917)
Efsaneler (1919)
Bulutlara Yakın (1920)
Zakkum (1920)
Gülistanlar ve Harabeler (1922)
Paravan (1929)
Balkonda Saatler (1931)
Sulara Dalan Gözler (1936)
Hep Onun İçin (1962)
Sonsuz Gecelerin Ötesinde (1964)


ŞİİRLERİ

Balkonda Saatler
Dedikodu
Denizde Ay

ÇOCUK ŞİİRLERİ

Kedim

ŞİİRLERİNDEN BİRİ:

DENİZDE AY

İndi
solgun ve ılıkAy ışığı denizeBal rengi bir tatlılıkÇöktü
gözlerinize.Baktınız uzun uzunBu sulara baktınız,Sulara ruhunuzunTadını
bıraktınız!Bu tatla aydınlanan enginlere aktınız! H.F.OZANSOY

Enis Behiç (Koryürek) 1891-1949

Hecede
durak oyunları yaparak,klasik müziğin imkanlarını hece ile yazdığı
şiirlerde de kullanarak hece ile aruzu birbirine yakınlaştırır. Milli
heyacanla dolu epik şiirler ve tasavvufla ilgili Varidat-ı
Süleyman(1949) adlı eseri yazmıştır.

YAPITLARI

Miras (1927)
Varidat-ı Süleyman (1949)
Miras ve Güneşin Ölümü (1951, toplu şiirler, ölümünden sonra)

ŞİİRLERİ

Gemiciler
Hatıra
Ömür

ŞİİRLERİNDEN BİRİ:

GEMİCİLER

Biz
dalgalar, fırtınalar kahramanı yiğitleriz.Ufuklardan ufuklara haber
sorar, gezeriz.Güneşlerde uyuklayan yamaçları,Kalbi durgun tarlaları
bıraktık.Gölge veren ağaçlarıSevmiyoruz biz artık.Sevgilimiz,Ey
deniz!İşte biz;NihayetsizMavilikler yolcusu!Ruhumuzun
kardeşidirGüneşlerde parlayan bu yeşil su.Bayrağımız yeşil sular
ateşidir.Biz bayrağın fedaisi sayısız Türk genciyiz.Biz hilale şan
arayan korku bilmez gemiciyiz.Ey vatandan müjdelerle bize kadar gelen
rüzgâr!O sarışın sahillerde kara gözlü genç kızlar,Yaz gecesi mehtap
ile konuşurken,Doğru söyle, sordular mı bizleri?..Nasıl cevap verdiği
göktenGemimizin rehberi,O vefakârYıldızlar?..Poyraz var;Yelken
dolar.Gemi sanki kanatlı!Enginlerde pembe güneşGülümserken bu yolculuk
ne tatlı!Çal sazını kalenderce yiğit kardeş!Nağmelerin yorulmayan
dalgalardan bahtiyar.Gönderelim bu ahengi o sevgili yurda kadar...
E.B.KORYÜREK

Yusuf Ziya (Ortaç) 1895-1967
Heceyle trajedi yazmış. Vatan ve kahramanlık konulu şiirleri ve tiyatroları da vardır.

YAPITLARI

Akından Akına (1916)
Cenk Ufukları (1917)
Âşıklar Yolu (1919)
Yanardağ (1928)
Bir Selvi Gölgesi (1938)
Kuş Cıvıltıları (1938, çocuk şiirleri)
Bir Rüzgâr Esti (1962)

ŞİİRLERİ

Anahtar
Koşma

ŞİİRLERİNDEN BİRİ:

KOŞMA

Bir
daha o fırsat geçer mi ele?Dün gördüm, bugün de göresim geldi!Gülüşü o
kadar hoştu ki hele,Lebinden koncalar düresim geldi!Hem küçük, hem
güzel, hem de utangaçtı,Gözleri gözümden daima kaçtı,Saçları ne güzel,
ne ipek saçtı,Öpüp okşayarak öresim geldi!Yüzü benziyordu bahar
ayına,Kaşları can yakan aşkın yayına,Hasretle kapanıp hâk-i
pâyına,Yüzümü, gözümü süresim geldi!Y.Z.ORTAÇ

Faruk Nafiz (Çamlıbel)1898-1973
Yukarıdakilere göre şairliği en güçlü olan kişidir. Pek çoğu dillerde dolaşan şiirlerinden bestelenenleri de vardır.

Şiir kitapları

Şarkın Sultanları (1918)
Gönülden Gönüle (1919)
Dinle Neyden (1919)
Çoban Çeşmesi (1926)
Suda Halkalar (1928)
Bir Ömür böyle geçti (1933)
Elimle Seçtiklerim (1934)
Akarsu (1936)
Tatlı Sert (Mizahi şiirler, 1938)
Akıncı Türküleri (1938)
Heyecan ve Sükun (1959)
Zindan Duvarları (1967)
Han Duvarları (1969)

Tiyatro oyunları

Canavar (1925)Kalın yazı
Akın (1932)
Özyurt (1932)
Kahraman (1933)
Yayla Kartalı (1945)
İlk Göz Ağrısı ok(1946)

Mektep temsilleri Bir Demette Beş Çiçek (1933)
Yangın (1933)

Roman Yıldız Yağmuru (1936)
Ayşe'nin Doktoru (1949)


ŞİİRLERİNDEN BİRİ:

HAN DUVARLARI -

Osmanzade
Hamdi Bey'e- Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı, Bir dakika
araba yerinde durakladı. Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar... Gidiyordum, gurbeti gönlümle
duya duya, Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya. İlk sevgiye benzeyen ilk
acı, ilk ayrılık! Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık, Gök sarı, toprak
sarı, çıplak ağaçlar sarı... Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler, Sonra dönen, dönerken inleyen
tekerlekler... Ellerim takılırken rüzgârların saçına Asıldı arabamız
bir dağın yamacına. Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık, Yalnız
ara******n dudağında bir ıslık! Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan
yollar, Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar Başını kaldırarak
boşluğu dinliyordu. Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince. Son yokuş noktasından düzlüğe
çevrilince Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi. Yollar bir şerit gibi
ufka bağladı bizi. Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine. Yol, hep
yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine. Ne civarda bir köy var, ne bir
evin hayali, Sonunda ademdir diyor insana yolun hali, Arasıra geçiyor
bir atlı, iki yayan. Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor, Uzun yollar bu sesten
silkinerek yatıyor... Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine Uzanmış
kalmışım yaylının şiltesine. Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren
uykudan; Geçiyordu araba yola benzer bir sudan. Karşıda hisar gibi
Niğde yükseliyordu, Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu: Ağır ağır
önümden geçti deve kervanı, Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri Atlarımız çözüldü, girdik
handan içeri. Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya Toplanmıştı
garipler şimdi kervansaraya. Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı. Bir pırıltı gördü mü gözler
hemen dalıyor, Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor. Şişesi is
bağlamış bir lambanın ışığı Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
Gitgide birer ayet gibi derinleştiler Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki
cizgiler... Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı, Üstünde yazılarla
hatlar karışmışlardı; Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler, Aygın
baygın maniler, açık saçık resimler... Uykuya varmak için bu hazin
günde, erken, Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken Birdenbire
kıpkızıl birkaç satırla yandı; Bu dört mısra değil, sanki dört damla
kandı. Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa Raslamıştım duvarda bir
şair arkadaşa; "On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan Baba ocağından yar
kucağından Bir çiçek dermeden sevgi bağından Huduttan hududa atılmışım
ben" Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi... Gözüm imza yerinde
başka ad görmedi. Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş! Ne hudut
kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş; Araya gitti diye içlenme baharına,
Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!... Ertesi gün başladı gün
doğmadan yolculuk, Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk. Ufku
tutuşturmadan fecrin ilk alevleri Arkamızda kalıyor şehrin kenar
evleri. Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor, Höyükler bir dağ gibi
uzaktan görünüyor... Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar, Bir
derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar. Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz,
gitgide, İki dağ ortasında boğulan bir geçide. Sıkı bir poyraz beni
titretirken içimden Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden: Ardımda
kalan yerler anlaşırken baharla, Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu, Burada son fırtına son dalı
kırıyordu... Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla, Savrulmaya başladı
karlar etrafımızda. Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü; Kar değil,
gökyüzünden yağan beyaz ölümdü... Gönlümde can verirken köye varmak
emeli Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!" Tanrı yardımcı olsun gayrı
yolda kalana Biz menzile vararak atları çektik hana. Bizden evvel
buraya inen üç dört arkadaş Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor, Kimi haydut, kimi kurt masalı
anlatıyor... Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri, Çiçekliyor duvarı
ocağın akisleri. Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor, Kalbime ateş
gibi şu satırlar giriyor; "Gönlümü çekse de yârin hayali Aşmaya
kudretim yetmez cibali Yolcuyum bir kuru yaprak misali Rüzgârın önüne
katılmışım ben" Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı, Güneşli bir
havada yaylımız yola çıktı... Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde. Uzun bir yolculuktan sonra
İncesu'daydık, Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık. Gün
doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım, Başucumda gördüğüm şu satırlarla
yandım! "Garibim namıma Kerem diyorlar Aslı'mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben" Bir
kitabe kokusu duyuluyor yazında, Korkarım, yaya kaldın bu gurbet
çıkmazında. Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı! Bahtına lanet olsun
aşmadınsa bu dağı! Az değildir, varmadan senin gibi yurduna, Post
verenler yabanın hayduduna kurduna!.. Arabamız tutarken Erciyes'in
yolunu: "Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?" Gözleri uzun uzun
burkuldu kaldı bende, Dedi: "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!" Yaşaran
gözlerimde her şey artık değişti, Bizim garip Şeyhoğlu buradan
geçmemişti... Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi. Aradan yıllar
geçti işte o günden beri Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim. Ey köyleri hududa bağlayan
yaşlı yollar, Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar! Ey garip
çizgilerle dolu han duvarları, Ey hanların gönlümü sızlatan
duvarları!.. F.N.ÇAMLIBEL
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://myforumm.net.tc
 
Beş Hececiler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Eğitim & Kültür :: Forum Kütüphanesi :: Edebiyat-Türkçe-
Buraya geçin: